10 Nisan 2014 Perşembe

UÇURTMA AVCISI

KİTAP ADI: UÇURTMA AVCISI
KİTABIN ORJİNAL ADI: THE KİTE RUNNER  
YAZARI: KHALED HOSSEINI
ÇEVİRMENİ: PÜREN ÖZGÖREN 
YAYINEVİ: EVEREST 
SAYFA SAYISI: 440
BASKI YILI: 2004




ARKA KAPAK:
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. 

Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz. 
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor. 
Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

KONUSU: Öykümüzü Emir anlatılıyor. Emir'in babası Kabil'in ileri gelenlerinden ve sert bir adam... Emir'in annesi yok malesef...
Hasan'ın babası Emir'lerin evinde görevli olarak çalisiyor ve Hasan'ın da annesi yok... 
İkisi de ayni evde yasiyorlar, çocukluklari beraber geçiyor fakat tek ortak özellikleri annelerinin  olmamasi değil... Tabii ki de çocukluklarında yaşadıkları o inanılmaz iğrenç olay unutulamaz ve nitekim de unutulamıyor... 25 yıl sonra bile bir insana şu kelimeyi söyletecek kadar; "Yıllar geçmesine rağmen, ben hala sokağın köşesinden aynı olaya bakıyormuşum, farkında değilmişim!"

NEDEN SATIN ALDIM VE OKUDUM: Aşk böcüğümün iş gezisinde, gezdiği kitapçının önerisi sebebiyle hediye alması sonucu okudum.  

YORUM: Yemin ederim çok etkilendim kitaptan!
Tek tek kitaptaki kişiliklerin yerine koydum kendimi; Emir, Baba, Hasan, Ali, Rahim Han, Sohrab... Hayatta her zaman, her şeyin bir anlami olduğuna inanmali insan! Her insanin mutlaka bir sır sakladiğına da! İnanilmaz sürükleyici bir kitaptı. Filmi de çekilmis, müsait bir zamanda izleyecegim. Çok severim kitap sonrası filmini de izlemeyi. Gerçi "Nietzsche Ağladiğinda" kitabindan sonra da izleyecektim ama hala izleyemedim ve konuları unutmaya başladim... Hemen izleyince yorum yapmak daha da güzel oluyor....

YAZARIMIZ HAKKINDA: Afgan yazarımızın okuduğum ilk romanı... Afganistan'daki yaşanan değişimleri, acıları ve insanların duygularını çok güzel ifade ediyor... Bayıldım resmen...  

NE ZAMAN OKUDUM: Kitaba başladım ve elimden bırakamadan 2 gün içerisinde, meraktan bitirdim ve filmi olduğunu duyunca, hemen ertesi gün de filmini izledim. Abartmıyorum 15-20 gün kitabın etkisinden kurtulamadım. 

BEĞENDİKLERİM:

  • Sayfa 21 - 22; "Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun,"  dedi Baba. "Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklilığı çalmış olursun. Anlıyor musun? Anlıyordum. Baba altı yaşındayken, bir gece yarısı büyükbabamın evine hırsız girmiş. Saygın bir yargıç olan büyükbabam, adamın karşısına dikilmiş, ama hırsız onu boğazından bıçaklayıp oracıkta öldürmüş ve Baba'dan babasını çalmış. Kent halkı katili ertesi gün,  daha öğleye kalmadan yakalamış; adamın Kunduz yöresinden gelen serserinin teki olduğu anlaşılmış.  Onu meşe dalına astıklarinda, ikindi namazına daha iki saat varmış.  Bu öyküyü Baba'dan değil, Rahim Han'dan dinlenmiştim. Baba hakkında bilgileri hep başkalarından alırdım zaten. "Çalmaktan daha kötü bir suç yoktur, Emir," dedi Baba. "Kendisine ait olmayan bir şeyi alan insan, bu ister bir can isterse bir dilim nan... asağılıklıktır. Böyle birinin yüzüne tükürürüm.  Böyle biriyle yollarımiz kesiştiğinde, Allah yardımcısı olsun. Anlıyorsun, değil mi?
  • Sayfa 171; Afganistan'da yelda, Cadi ayının, yani kışın ilk, yılın da en uzun gecesidir.  Yelda gecesi Hasan'la geleneğe uyar, geç saatlere kadar uyumazdik; ayakkabılarımızı kürsü'nün altına sokar, sobaya elma kabuklarını atar, bu en uzun gecede bize sultanların,  hırsızların masallarini anlatan Ali'yi dinlerdik. Yelda'yi, çıldıran, kendilerini mum alevine atan pervaneleri, güneşi aramak için dağlara tırmanan kurtları hep Ali'den öğrendim.  Ali, yelda gecesi karpuz yiyenlerin bir sonraki yaz hiç susamadiklarina yemin ederdi. Yaşım ilerledikçe, şiir kitaplarında yelda'nin gözü uyku tutmayan, bitmek bilmez gecenin sona ermesini,  güneşin doğup onları sevdiklerine kavuşturmasını bekleyen aşıklara acı çektiren,  yıldızsız bir gece olduğunu okudum. Süreyya Taheri'yi tanıdıktan sonra, haftanın her gecesi benim için yelda olup çıktı.  Pazar sabahı gelip de yatağımdan indigimde,  Süreyya' nin kahverengi gözleri kafamın içindeki yerini çoktan almış olurdu. Baba'nın otobüsündeki kilometreleri sayardım,  ta ki onu yalınayak,  sararmıs ansiklopedilerle dolu kutuları açıp, tezgaha yerleştirirken görünceye kadar; topukları asfalttan daha da beyaz görünür,  bileğindeki gümüş bilezikler şıngırdardı.  Sırtından aşağıya dökülen, kadife bir perde gibi salınan saçlarının yere vuran gölgesini düşünürdüm. Süreyya. Bitpazarında Buldugum Prensesim. Yelda'min sonunda doğan güneş. 
  • Sayfa 225; Bazen, Süreyya yanımda uyurken öylece yatar, esintide bir kapanıp bir açılan tahta kepenklerin gıcırtısını, cırcırböceklerinin bahçeyi dolduran cıvıltısını dinlerdim. Ve Süreyya'nın rahmindeki boşluğu nerdeyse elimde dokunurcasına hissederim; yaşayan, soluk alan bir şey gibi. O boşluk evliliğimize, kahkahalarımıza ve sevişmelerimize sinsice sızdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde, yatak odamızın karanlığında onun Süreyya'nın bedeninden ayrılıp aramıza girdiğini,  yerleştigini hissederim. Aramızda uyuduğunu. Yeni doğmuş bir bebek gibi.
  • Sayfa 287; Parmak uçlarıma basarak sessizce uzaklaştım. Çocukların saatle neden fazlaca ilgilenmediklerini şimdi anlıyordum.  Onlar saate bakmıyordu ki. Yemeğime bakıyorlardı.
  • Sayfa 412; Doktorun açıklaması; Düzgün bir Ingilizce'yle adının Doktor Nevaz olduğunu söylüyor; ansızın bu adamdan kaçmak istiyorum, çünkü bana söylemeye hazırlandığı şeyi kaldırabileceğimi sanmıyorum.  Çocuğun bileklerini çok derinden kestiğini,  çok kan kaybettiğini söylüyor; dudaklarım aynı duayla kıpırdamaya başlıyor:
La ilahe il Allah, Muhammet ü resulullah.
Defalarca kan vermeleri gerekmiş. ..
Süreyya'ya nasıl söyleyeceğim?
Kalbi iki kez durmuş,  elektro-şok uygulamışlar...
Namaz kılacağim, zekat vereceğim.
Kalbi bu kadar genç ve güçlü olmasaymış, onu kesinlikle kurtaramazlarmis. ..
Oruç tutacağım.
Kurtulmuş. Yasiyormuş.
Doktor Nevaz gülümsüyor. Ne dediğini algılamam, tam bir dakika sürüyor. Bir şeyler daha söylüyor ama onu duymuyorum. Çünkü ellerini tuttum, yüzüme bastırdım. Bu yabancının küçük, etli ellerine hıçkıra hıçkıra, minnetle ağlıyorum.  Şimdi susuyor. Bekliyor.

NEDEN ÖNERİYORUM: Sürükleyici, etkileyici, insanların ne acılar çektiğinin bilinmesi gerekliliği ve her insanın mutlaka bir sırrı olduğuna inanmanız gerekliliği sebepleriyle okumanızı öneriyorum. Hayatım boyunca bu kadar etkileyici bir kitap daha okuyacağıma inanmıyorum...

PUANIM: 10 /10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder